04/12/2012

Beni Sever Misiniz?


Bazen insan hiç tanımadığı birine hayranlık duyabilir ve sevebilir. Benim başıma bir kez gelmişti. Ben bir kez tanımadığım birini sevmiştim. Bu durumu ona söylesem mi diye düşünürken, olumsuz bir cevap yüzünden vazgeçmiştim. Ama ya sonrasında?


… İlk defa gittiğim ve bir daha asla gitmeyeceğim bir mekândaydım. Ben boş olan bir yere, etrafa hâkim olabilecek bir yere kuruldum. Çantamı koyup, oturmanın rahatlığını yaşıyordum. Buraya ulaşabilmek için saatlerce ayakta yolculuk etmiştim. Kapanış saatinden önce geldiğim için mutluydum. Kalabalık yoktu. Ortamda bunaltıcı olmayan bir ısı vardı. Görevlilerin mesai saatinin bitecek olmasından dolayı, yüzlerinde bir rahatlama vardı.

Bu rahatlama tebessüme de dönüşmüş olmalı ki, çok kibar bir şekilde bana seslenildi. “Alper Bey”. Bu tavır karşısında, ben de rahatlamış ve tebessümle sese yönelmişim. Kibar olan ben, daha da kibarlaşmışım. Görevliyle çok hoş ve güzel bir ses tonlamasıyla konuşmuşuz. Bu sırada içeri biri girer. Sade bir karakter… Derin bir çekiciliği olan biri… Bu güzelliği herkesin görebilmesine imkân ve ihtimal yok. Yalnızca benim gibi biri görebilirdi. Onu gördüğüm gibi benimsedim. Onu ben yaptım. Ben o oluverdim.

Onu yalnızca benim görebildiğimi söyledim; çünkü birini sevdiğiniz zaman, başkası onu göremez varsayarız. Öyle de oldu. O anda onu sevmeye başladım. Etrafımdakilerin bundan haberi yoktu. Etrafımda gördüğüm kişilerle hayatımda ilk kez karşılaşmıştım. Bu yüzden onlara bu sevgimden bahsetmeme gerek görmedim. Tıpkı sevdiğimle ilk kez karşılaştığım gibi.

Ancak ben bu etkilenişimi, kendime saklayacak biri değildim. Görevlinin bana dokunmasıyla gözlerimi ondan çevirdim.

“Alper Bey, sanırım daldınız. Beni duymadınız, değil mi?”

“ Affedersiniz, evet duymadım. Lütfen tekrarlar mısınız?”

Görevliyi dinlerken aklım onun nerede olduğundaydı. Görevliye arkamı dönerek ona bakamazdım. Mecburen görevlinin sözünü bitirmesini bekledim. Söz biter ve evrakları doldururum. Artık bakabilirim diye başımı çeviririm ki, yanıma gelmiş. Bir heyecan, bir titreme, bir afallama… Kim olduğunu unutturacak cinsten.

O tıpkı benim gibi bir ses tonuyla görevliye seslendi. Çok şaşırmıştım. Aynı ses tonunu paylaştığımız için. Görevli bu ses tonundan da memnun olmalı ki gülümsedi.

Görevli söze girer: “Buyurunuz hanımefendi.”

O bir şeyler söyler görevliye; lakin duymam. O sırada onun güzelliğini seyretmeye dalmışım. Kimsecikler benim onu izlediğimi görmez.

Görevli: “ Alper Bey’le işleminiz aynı, siz şu evrakları doldurun ve biraz bekleyin.”

Ben bu fırsatı hemen ele geçirip.

“ Yardım ister miydiniz?”

“Hayır.”

Hayır, olamaz vereceği cevap bu olmamalıydı. Evet demeli ve benimle tanışmalıydı; fakat olmadı. Bir anda yüzüm asık bir şekilde önceden oturduğum yerime gittim. Kendime çok kızdım. İçsel bir konuşmaya adım atmıştım. İçimdeki tezatlık uyanmıştı.

“Neden tanımadığın birine yardım edersin ki?”

“İyi de yardım etmedim, hem fırsatını bile vermedi.”

“Ne yani, sen ona yardım ettin diye arkadaş mı olacaktınız?”

“Hem yardım tanıdığım kişilere mi edilir? Sen önce bunu cevapla.”

“Yardım, yardıma ihtiyacı olanlara edilir.”

“Peki, onun ya yardıma muhtacı varsa.”

“Saçmalama tanımadığın birinin yardıma muhtaç olduğunu nereden bilebilirsin.”

“Senin bu sinirin olumsuz cevap almaktan kaynaklanıyor.”

“Evet. Evet deseydi durum çok farklı olurdu ikimiz açısından.”

“Ne olurdu mesela?”

“Mesela yardımdan sonra ne konuşacağım hakkında birbirimizle tartışırdık.”

“Yani ortak noktalarımız olabilir diyorsun.”

“Evet, aynen öyle demek istiyorum; ama bu dediklerim şimdiyi kapsamıyor. İkimiz de ayrı noktalardayız.”

“Peki, şimdi ne olacak?”

“Konu kapanmıştır. Onunla bir daha konuşmayacağım.”

“Sanırım haklısın. Ben de onunla bir daha konuşmayacağım.”



İçsel konuşmamda bir sonuca vardıktan sonra gözlerimi yerden ayırdım. Yere doğru eğik olan başımı kaldırdım. O, görevliyle işlemini bitirmiş olmalı ki yanıma geldi.

“Oturabilir miyim?”

Hayır diyebilirdim. Birkaç saniye duraksadım. Bir şey diyemedim. Hayır demek içimden geçiyor; ancak ona olan o duygularım, azalsa da devam ediyordu. Sorusunu yanıtsız bırakmıştım.

“En iyisi oturayım. Kusura bakmayın. Kötü bir gün geçirdim. İçimdeki bütün nefreti bir hayırda toplayıp atıverdim. İyi ki de atıverdim; çünkü şu an kendimi çok iyi hissediyorum. Üzgünüm; çünkü bu hayır size denk geldi. Sizi kırmak istemezdim. Bilinçli olan bir şey değildi. Yanlışlıkla size söyledim. Sizden özür diliyorum. Az önce de görevliyle bu hatamın üzerine konuştuk. Sizi kırdığımı o da fark etmiş. Tabi bunu bana söylemedi. Ben ona: “Az önceki beyefendinin adı neydi?” diye sordum. Görevli de “Alper” dedi. Ben de galiba Alper Bey’e saygısızlık ettim diye söylendim. O da cevap vermese de beni tasdikledi. Bu durumdan duyduğum utancımı gidermek istiyorum. Özür dilerim Alper…”

“Önemli değil; ama böyle bir açıklama yapmanız gerekmiyordu. Anlam veremedim doğrusu.”

“Yanlış anlamayın; ama bana nasıl baktığınızı gördüm. Yani fark ettim.”

“Anlamadım. Nasıl bakıyor muşum?”

“Sevgiyle”

“Çok mu belirgindi?”

“Hayır, çünkü ben size sevgiyle bakıyordum. Bu yüzden sevgiyle baktığınızı söyledim. Sanırım yanılmamışım siz de benim gibi sevgiyle bakmışsınız.”

“Yani demek istediğiniz...”

“Evet, size sevgiyle baktım.”

“Ama ilk kez karşılaşıyoruz.”

“Evet, ilk kez karşılaşıyoruz. Hem bu soruyu siz cevaplandırın. Neden bana sevgiyle baktınız?”

“Şey sanırım sizden hoşlandım. Sizde olan sevgiyi gördüm. Yalnızca benim görebileceğim bir sevgiyi gördüm.”

“Ne yani şimdi de siz mi beni sevdiğinizi söylüyorsunuz.”

“Aslında ilk konuşmamızda size yönelteceğim bir soru tasarlamıştım.”

“Neymiş o?”

“Beni sever misiniz?”



Ahmet Alper

16.02.2011

 

28/03/2012

Sezai Karakoç Gün Doğmadan Belgeseli

Sezai Karakoç
Sezai Karakoç’un hayatını, mücadelesini ve düşüncesini anlatan Gün Doğmadan belgeselini yayınlıyorum. 

Sezai Karakoç'un defalarca okunması görüşündeyim. Okuyanı her okunuşta farklı düşüncelere bürür. 

Şiirlerinden bazı satırları örnek vermek gerekirse;

yağmurlardan sonra büyürmüş başak  
meyveler sabırla olgunlaşırmış 
bir gün gözlerimin ta içine bak 
anlarsın ölüler niçin yaşarmış... 

Bir başkası ise: ... 

ben çiçek gibi taşımıyorum göğsümde aşkı 
ben aşkı göğsümde kurşun gibi taşıyorum 
gelmiş dayanmışım demir kapısına sevdanın 
ben yaşamıyor gibi yaşamıyor gibi yaşıyorum 
ben aşkı göğsümde kurşun gibi taşıyorum... 


gibi nicelerce satırlarını paylaşmak mümkün.

Bana göre Sezai Karakoç'u  tanımaya başlamak için kesinlikle okunması gereken şiirleri vardır. Bunlar: Mona Rosa, Köşe, Karayılan, İnci Dakikaları, Ötesini Söylemeyeceğim, Ağustos Böceği Bir Meşaledir ...


Gün Doğmadan Belgeseli 110 dakika uzunlukta. Belgeselde birçok değerli kişi Sezai Karakoç hakkındaki görüşlerini de belirtiyor. Belgeseli uygun bir vaktinizde izlemenizi öneririm.

06/10/2011

Steve Jobs Stanford Üniversitesi Mezuniyet Konuşması

Steve Jobs'un Stanford Üniversitesi mezuniyet töreninde yapmış olduğu konuşmayı, Steve Jobs'un öldüğü gün dinledim. Efsane konuşma diye nitelendirilen konuşmada, başından geçen 3 farklı hikayeyi anlatarak mezun olan öğrencilere öğütler veriyor.O videoyu Türkçe alt yazılı olarak izleyebilir ve konuşmanın Türkçe metnini de aşağıda bulabilirsiniz.

Konuşmanın sonunda Aç Kalın, Budala Kalın diyerek sözünü bitiriyor. Burada demek istediği: "Sizi aç kalmanız rahatsız etmiyorsa, aptal kalmanızda rahatsız etmeyecektir."






08/08/2011

Efsane Oyunum: FIFA 99

Yıl 1999. 
7 yaşındayım.
Bilgisayarların Türkiye'de fazla olmadığı dönemler.
Tesadüfen elime Fifa 99'un orijinal CD'si geçmişti.O zamana dek oyunların disketten bilgisayara yüklendiğini biliyordum. Fifa 99'un bir oyun CD'si olduğunu bilmiyordum.
O anın vermiş olduğu can sıkıntısı ile bilgisayarıma CD'yı yüklemiştim. İlk kez bir futbol oyununu bilgisayarımda oynuyordum. Daha önceleri Mario,Prince of PersiaDoomBombermanVolfied  vb. oyunları oynarken Fifa 99'dan sonra bir daha o oyunları fazla oynamadım. Kadar çok alışmıştım ki hala aklımda. Hala oynamak istediğim bir oyun. Bana göre Fifa serisinin yapmış olduğu en güzel oyun. Diğer senelerde çıkardığı serilerine hiç alışamadım. Tabi 2002 Fifa World Cup hariç.

25/05/2011

Kısa Film: Panyee Fc

Efendim Merhabalar,

Müthiş bir kısa film izledim. Öncelikle bu kısa film gerçek bir hayattan esinlerek, bir bankanın reklamı için kısa film olarak çekilmiş.

Koh Panyee

Hikaye, Tayland'ın küçük bir adasında "Koh Panyee" köyünde geçiyor. Bu köyün özelliği yüzen bir köy olması.Toprak ile bir bağlantısı yok.Bu köydeki çocuklar 1986 Dünya Kupasını televizyondan seyrederken, futbolu sevmeye başlıyorlar.Lâkin köyde oynayabileceği bir alan yoktur.Bu durum çocukların inancını engelleyemiyor.Çocuklar köydeki normları değiştirerek ve köydeki kendilerinden sonra gelen yeni nesle ilham kaynağı oluyorlar.

Zamanınız varsa videoyu izlemenizi öneriyorum.



16/05/2011

Ses Sağanakları - Dedikodu

  


 DEDİKODU
Dedikoduyu hiç sevmem. Başkasının etlisine, sütlüsüne karışmak hiç hoşuma gitmez. Neme lazım, bu huyumdan çok memnunum.

12/08/2010

Karga




- Karga -

Yarın çiçekler açacak
Kuşlar ötecek
Yeniden yepyeni den
Hiçbir şey yaşanmamış gibi
Tohumlar atılacak
Dünü konuşmak unutulacak
İşte o gün kargalara ihtiyaç olacak
Peynirler yalan olacak

11.08.2010
Düzce
Ahmet Alper

"Ey masalcı adam iftira ettin sen"
"Kargaların susma payına karşılık ağızlarındaki peynirleri artık kurtlara atması gerekli."

Karikatür:Bilgehan Anıl*

13/07/2010

Deprem


Deprem
“Depremleri ruhunda hisseden insanlığa…”
Sen bilmezsin ama ben ne depremler geçirdim.
Sallandıkça sallandım artçılarla büyüdüm.
Çökmüş olan kalbimin içinden kurtarıldım
Çaresizdim, güçsüzdüm sesimi duyan oldu.
Onlar kurtardı beni, beni benden kurtardı.
Bilmeden tekrar doğdum, ağlamaklı dünyaya
Ağlamıyordum; çünkü olanı bilmiyordum
Yürüdüm etrafıma, yavaşça durakladım
Duygularımı akan her damlayla yok ettim.
Oyuncağım yapmıştım, yaşanmış korkuları.
Sanmayınız ki isyan… Tekrardan filizlendim.
Kabul biraz eksildim; ama güçle güçlendim.
Artık depremlerimi hissedebiliyorum.
Derslerimi alan bir depremzedeyim şimdi
Ahmet Alper
20on