05/04/2014

Rafting Maceram

Efendim Merhabalar,

30 Mart seçim gününden önceki gün 29 Mart Cumartesi günü arkadaşlarımla birlikte Düzce'ye rafting yapmaya gittik. İnternetten ve fırsat sitelerinden biraz araştırmam sonrasında bir firmaya karar kıldım. Her şey dahil bir kampanya yapmışlardı. İstanbul'dan ulaşım gidiş-dönüş, yemek, fotoğraf hizmeti vs.

İlk kez rafting yapacaktım. İnanılmaz derece de hazırdım. O gün yağmur vardı. Yağmura rağmen gittim. Aslında yağmur rafting için olumlu bir etken; çünkü su seviyesinin artmasına yardımcı oluyor. Olumsuz yanı ise suyun rengini bulandırıyor. Sanki çamurun içerisinde yüzüyor gibiydim.

Raftingi tehlikeli bir spor olarak görüyordum; fakat Düzce Melen Çayında hiçbir tehlikesi yok. Raftingte önemli kural raftta yer alan herkesin kürek çekmesi. Raft ise bot demek... Herkesin kürek çekiyor olması daha eğlenceli ve daha adrenalin  dolu oluyor.

İşte rafting maceramı anlatan kısa bir video. GoPro ile çekim yaptık. Raftingi ilk kez yapacaklara Düzce Melen Çayını öneririm.





03/03/2014

Ey kervancı, ey kervan!



Efendim Merhabalar,

İranlı müzisyen Mohsen Namjoo'nun Ey Sareban yani Ey Kervancı anlamına gelen eserini dinledikten sonra müthiş derecede etkilenmiştim. O ses ve ezgiden etkilenmemek elde değildi, defalarca dinledim. Dinledikçe merakım arttı. Anlamadığım bir dildeydi. Araştırdım Farsça bir şiirin uyarlamasıymış. Harikulade sözlere sahip.

Ey Kervancı'yı Türkçe olarak seslendirdim. 



16/11/2013

Türkiye-Akdeniz Gençlik Barış Gemisi: "Hepimiz aynı gemideyiz!"

Hepimiz aynı gemideyiz !

Efendim Merhabalar,

Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın düzenlediği Türkiye-Akdeniz Gençlik Barış Gemisi, 52 ülkeden 800 gençle 10 günlük barış turu gerçekleştirdi. 29 Ekim 2013 tarihinde Türkiye Cumhuriyetinin 90.yılını kutladığımız günde “Hepimiz aynı gemideyiz” sloganıyla Karaköy Limanı’ndan hareket aldı.

İstanbul’dan kalkan geminin ilk durağı Hırvatistan oldu. 2 günlük yolculuğun ardından limana demir atan gemiden iner inmez otobüslerle Bosna Hersek’in Mostar şehrine gittik. Mostar’ın barış için çok önemli bir anlamı var. İçindeki köprüden adını alan şehir, Bosna Savaşı’yla hafızalara kazındı. Mimar Sinan’ın öğrencisi olan Mimar Hayreddin’in yaptırdığı Mostar köprüsü, ayakta kaldığı 427 yıl boyunca Balkanlarda hoşgörü ve kültürel çeşitliliğin sembolü haline geldi. Mostar, 1992’den 95’e kadar süren ve Avrupa’nın göbeğinde 100 bin insanın hayatını kaybettiği savaşta Sırplar tarafından yıkıldı. Şehrin Boşnak ve Hırvat kesimini birleştiren Mostar’ın yıkılması, esasen çok uluslu mirasın da reddi anlamına geliyordu. Mostar Köprüsünde 800 gençle barış pozu verdikten sonra Alperenler Tekkesini ziyaret ettik. Blagay’da yer alan, yüksek kayalıkların ve Buna Nehri’nin kaynağının hemen yanında kurulu olan tekke eşşiz bir manzara sünüyor.



Mostar’ın ardından tekrar Hırvatistan’a döndük. Adriyatik Denizi sahilinde bulunan, Orta Çağ’dan kalma tarihi eserleri ile ünlü Dubrovnik şehrini gezdik. Barış Gemisi’nin ikinci durağı olan Dubrovnik şehri de proje içinde önemli bir yer tutuyordu. Zira bu şehir de 1991’de Hırvatistan’ın Yugoslavya’dan ayrılması sırasında çıkan iç savaşta zarar görmüş ve 1995’te UNESCO yardımı ile tekrar onarılmıştı. Tarihi dokusuyla dikkat çeken şehrin sokaklarında barış mesajları vererek, tarihi Lovrijenac Kalesi’ni gezdik.

21/10/2013

Paylaşım Ekonomisi - Sharing Economy

Efendim Merhabalar,

Günümüzün internet aleminde popüler olan paylaşım siteleri çoğalmakta. Benim de severek kullandığım ve desteklediğim bir sistem. İsraf, üretim ve tüketimin azaltılması tükenmekte olan doğal kaynakları da rahatlatacaktır. Tabi para kullanımından önce trampa yöntemi yani takas sistemi vardı. Bir malı başka bir malla değiştiriliyordu veya kullanmadığımız bir malı ihtiyaç duyulan bir malla takas ediliyordu. Günümüzde paylaşım ekonomisinin tekrardan popüler olmasının sebebini ise bencilliğimizden kaynaklandığını düşünüyorum. Bencilliğimiz de israf yapmamızı oluşturuyordu. Zaten kapitalist düzen ihtiyaçlarımızın ötesinde üretim ve tüketimi bizlere sunmakta. Bizse finansal krizlerde tasarruf olarak ilk olarak yaptığımız şey israfları azaltmaktır. İşte paylaşım ekonomisi de kriz döneminde doğan bir olgu.



Sharing Economy yani Paylaşım Ekonomisi takas sisteminden biraz farklı. Bu farklılık takas sisteminde alıcı ve satıcıların olduğu bir olayken paylaşım ekonomisinde alıcı veya satıcının olması gerekmiyor. Paylaşım Ekonomisinde ise paylaşım yapılacak her şey olabilecek düzeyde ve illa mal olması gerekmiyor. Zamanınızı bir başkası ile paylaşabilirsiniz.

06/10/2013

Roma Seyahatim

Efendim Merhabalar,
Çok sonradan fark ettim ki, İtalya Gezimin Roma,Vatikan ve Floransa yazılarını yayınlamamışım oysaki fotoğraflarını seçmiştim; ama içeriğini doldurmamıştım. Bu yayınım da sadece içerik olarak Roma'da çektiğim fotoğraflardan oluşsun istedim. Kusura bakmayın. Yine de özel bilgi istiyorsanız benimle iletişime geçin. Bu seferlik böyle olsun. 


27/08/2013

En Güzel Doğum Günü Hediyem

Efendim Merhabalar

7 yaşındaydım... O gün doğum günümdü.. 7.yaşıma girmiştim, o gün dolu pasta ve hediye almıştım; aldığım hediyelerin hiçbiri beni memnun etmemişti; fakat kimse üzülmesin diye de beğenmediğimi kimseye fark ettirmedim. Gün boyu mutlu gibi gözüktüm, oysa ki hediyelerimden nefret etmiştim. Gün sonunda yorgunlukla pencerenin dibindeki yatağımın başucundan dışarıyı seyrederken ve hala da kızgınlıkla şöyle dua etmiştim.
"Allah'ım lütfen seveceğim hediyelerim olsun..." Sonrasında dışarının karanlık olmasına rağmen sıcak havaya bakarken ne hediye alınsa mutlu olurdum diye düşünerekten uyuyakaldım.

Çok iyi hatırlıyorum rüyamda yine hediyelerle cebelleşiyordum. Gördüğüm rüya ise bana hediye alan birinin doğum gününe katılıyorum. Bana seçtiği kötü hediyeden dolayı ben de ona hiç sevmeyeceği bir hediye alıp, ondan intikamımı alıyordum. Böylesine bir rüyayı gördükten sonra uykum yavaştan dağıldı ve uyanıverdim penceremde bir ses duyarak.



Tık tık diye sesler geliyordu. Önce korktum, pencereden olabildiğince uzaklaşarak, uykulu gözlerle karanlık pencereye bakıyordum. Tık tık sesleri devam ediyordu, yavaştan perdenin arkasından incelemeye başladım. Oysaki hala göremiyordum. Korkumu yenip perdeyi hızlıca açtım ve alnımı pencereye dayadım. Bir de ne göreyim, bir kuş penceremin önünde mermerde dolanıyor. Çok şaşırmıştım.

29/07/2013

Tavsiye Filmler

Efendim Merhabalar, paylaşılmaya değer şeylerin paylaşılmasından yanayımdır. Daha öncesinde Banka Soygun filmlerini bir başlık altında toplamıştım. Büyük beğeniyle karşılanmıştı. Şimdi ise beğendiğim filmleri sizlerle paylaşmaya karar verdim. Genel hatlarıyla benim beğenilerim, biyografi ve soygun filmleri üzerine; ama bu listede çok farklı konuları içeren filmlerle karşılacakasınız.




Beğendiğim filmleri ise kendime göre bir puanla sisteminde değerlendirdim. Bu sayede en beğendiğim filmleri de görmüş olacaksınız. Puanlama sistemim ise "10 popcorn" üzerinden olacak. Bazı arkadaşlar soru o filmde 9 mısır patlatması mı yedi diye, cevabım belki...  

30/06/2013

Floransa Seyahatim

Efendim Merhabalar, size daha öncesinde Milan ve Venedik gezilerimden bahsetmiştim. Şimdi sıra Floransa'da. Bilerek hepsini bir anda yayınlamıyorum. Aralıklarla yayınlamaya devam edeceğim. Bundan sonra üç yazım daha olacak. Onlar ise Vatikan, Pisa ve Roma... Girişimizi fazla uzatmadan söz sırası Floransa'da.

14/05/2013

Venedik Seyahatim

Efendim Merhabalar, İtalya seyahatimi size blogumdan bir yazı dizisi olarak aktarmaya karar vermiştim. Önceki yazılarımda İtalya Gezimin genel hatlarını ve Milan'dan bahsetmiştim. Güzel yorumlarınız için teşekkür ediyorum. Bu yazımda ise Venedik'ten bahsedeceğim. Umarım beğenirsiniz.

Venedik'e daha gitmeden görmüştüm. Milan'a olan uçağım Venedik'in tam üzerinden geçti. Şans eseri görme fırsatı yakaladım ve fotoğrafını çektim; fakat pek net olmasa da Venedik'i görmek beni mutlu etti.
Milan'dan Venedik'e doğru tren yolculuğumuz biraz sorunlu geçti. Trenle yolu yarıladığımızda bizim vagonun tam altından sürtünme sesi çıktı. Bir şey altımızda sürtünüyordu veya trenden bir parça kopmuştu. Anlık bir olaydı. Sonrasında hemen en yakın istasyonda durduk. Herkesi indirdiler. Gece yarısında herkes uykulu bir halde ayakta bekliyordu. İşte İtalya gerçekleri bizi bulmuştu. Trenin makinisti cep telefonunun ışığıyla vagonun altına bakıyordu; ama ne çare. Sonrasında yeni bir tren geldi. O trene aktarma yaptık ve yolculuğumuza devam ettik. Yaklaşık yarım saat rötar yapmış olduk.

11/05/2013

Milan Seyahatim

Efendim Merhabalar, daha önceki yazımda İtalya gezimin genel hatlarından bahsetmiştim. Bu yazımda ise Milan'da gördüklerimden bahsedeceğim. Daha çok çektiğim fotoğraflar üzerinden gezdiğim yerleri anlatacağım. Umarım beğenirsiniz.

İstanbul'dan Milan'a olan uçağım, Milan'ın şehir merkezine 50 km uzaklıkta bulunan Bergamo'ya inecekti. Yurtdışı uçuşlarımda uçakta oturacağım koltuğun kesinlikle cam kenarında olmasını tercih ediyorum. Etrafı görebilmek adına. Bergamo'da ise havadan gördüğüm kadarıyla tarımın yaygın olduğunu ve bol bol seralar olduğunu gördüm. Hatta bir tane de golf sahası vardı. Ne yazık ki uçak iniş için alçaldığından dolayı telefonumu kapatmak zorunda kaldım ve fotoğraf çekemedim. Bergamo Havalimanına indikten hemen sonra Milan'a gitmek için havalimanının dışarısında bulunan otobüslere yöneldim. Terravission  otobüsleri €4 ücretle Milan'daki tren terminaline götürüyordu. Otobüsü kullanan İtalyan şoför, yol boyunca telefonla konuştu ve radyo ile de ilgileniyordu. Radyo kanalını değiştirmek için harekete geçtiğinde otobüs her seferinde ya sağa ya da sola doğru biraz kayıyordu. Allah'tan bir sorun yaşamadan; ama korkuyla Tren garına ulaştım.
Tren garına gelir gelmez telefonumun internetini açıp WiFi ağı aramaya başladım. Yol arkadaşımla buluşacağımız yer burasıydı. Tren geliş saatinden ne zaman geleceğini kontrol ettim. Tam saatinde treni geldi ve buluştuk. Çantalarımızla birlikte hemen metroya yöneldik. Metro'da kullanacağımız biletleri alırken yanımıza bir çingen bayan geldi, bize yardımcı oldu. Türktü veya çok iyi derecede Türkçe biliyordu. Bize yardımcı olmasına gerek olmamasına rağmen rahatsız ederek bilet almamıza katkı sağlamak istiyordu. Tabi sonrasında ise bir miktar para isteyecekti de, öyle de oldu. Gelir gelmez hemen Türkçe ile karşılaştık diyebilirim. 36 saatlik kullanımlık bilet aldık. Milan'ın tam göbeği olan Duoma'ya gittik.

04/05/2013

İtalya Gezim Hakkında Genel Bilgiler

Efendim Merhabalar, size İtalya'da gerçekleştirdiğim tatilimden bahsedeceğim.


Uçakta çektiğim
Okulumda vize sınavlarım bittikten sonra bir hafta süre okula gitmemeyi kararlaştırdım. Uçak tarihlerine bakarak en uygun fiyata denk gelen aralığa tatilimi yerleştirdim. Bir hafta diye planladığım tatilim 10 Gün 9 Gece olarak planlanmış oldu.

Uçak biletlerimi Pegasus'tan aldım. Uygun bir fiyata aldığımı düşünüyorum; fakat tabi her zaman daha ucuzunu görmeye de can atmaktayım. Uçak biletlerimi aldıktan sonra da, bir heyecan başladı. Acaba yapabilir miyim? Nerede kalacağım? Nasıl gideceğim? vb. gibi birçok soru aklımı kemirmeye başladı. Bir yandan sınavlarıma çalışıyorum, bir yandan da tatilimi planlıyordum. Sonrasında İtalyan arkadaşlarıma ve orayı gezmeye giden dostlarıma danıştım, nasıl bir rota izlemem gerektiğini? Birçoğu doğal olarak kendi beğenilerini göre yorumlar yaptılar; fakat bunlara göre gezecek olursam iki üç saatte bitecekti. Ben de daha önceden de almayı ve koleksiyon yapmağı çok istediğim gezi kitaplarına yönelmem gerektiğini anladım.

24/03/2013

Banka Soygunu Filmleri

Efendim, bir banka soygunu filmi bana korku filmlerinden daha korkunç gelmektedir. Okuduğum bölümle de alakası olmalı ki, paraların çalınmasına asla göz yumamam, her ne kadar çoğu film banka soyguncuların tarafını savunsa da onların gözlerinden filmi çekseler de ben hep bankalardan taraf olurum. İzlerken umarım çalınmaz diye korkuyla beklerim. İşte bu sebepten ötürü banka soygunu filmlerine karşı özel bir ilgim var. Onları daha heyecanla izlemekteyim. Hatta bazen çok endişe duyar, bazen de gözlerimi kapatır bakamam bile. Bu yüzden korku filmlerinden daha korkunçtur, banka soygunu filmleri.

Bu güne kadar izlediğim banka soygunu filmlerini sıralamak isterim. Vaktinizi eğlenerek öldürmek için bir öneri olur. Eğer sizde bu konuya ilgiliyseniz sizinde kesinlikle izlemenizi gerekir. Pişman olmayacağınıza teminat veririm.

İlk olarak listemin başına Dog Day Afternoon Türkçesiyle Köpeklerin Günü adlı filmi yerleştiriyorum. Başrol oyuncusu Al Pacino, neredeyse tek başına oynadığı ve defalarca bıkmadan izlenebilenecek bir başyapıt. Gerçek bir olaydan esinlenmişler. Bankanın kapanmasına yakın başlayarak, gecenin bir vaktine kadar süren olay kendini merakla izlettiriyor. Ahmet Alper bu filmi 10 popcorn üzerinden 9 popcorn olarak değerlendirdi. 
Dog Day Afternoon 
Inside Man Türkçesiyle İçerideki Adam, gerçek başrol oyuncusu Micheal Owen gerçi Denzel Washington da oynuyor; fakat oynamasa da olurmuş, fazla bir katkısı olmamış açıkcası, Dog Day Afternoon filmini izlemeden önce bu filmi izlemiştim ve benim listemde hep birinci sıradaydı. İkinci desem de bu filmde kesinlikle birinci olmayı hak eden filmlerden; çünkü kusursuz bir şekilde planlanmış banka soygunu var. Ahmet Alper bu filmi 10 popcorn üzerinden 9 popcorn olarak değerlendirdi. 
Inside Man
Heat Türkçesiyle Büyük Hesaplaşma, başrol oyuncuları Al Pacino ve Robert De Niro, her iki büyük oyuncunun muhteşem bir şekilde sergiledikleri harika bir film. Robert De Niro soyguncu rolünde, Al Pacino ise dedektif. Bu iki adam büyük bir kovalamaca içerisindeler, film boyunca iki kez yüzleşiyorlar. Birincisinde bir cafede harikulade bir sohbet içerisinde, diğerinde ise ikisinden birinin ölmesi gerektirecek bir buluşmada. Film tamamen gerçek mekanlarda çekilmiş, tam olarak 125 mekan, ve Los Angeles'in en işlek caddesi kapatılarak çatışma sahnesi çekilmiş. Ahmet Alper bu filmi 10 popcorn üzerinden 9 popcorn olarak değerlendirdi. 
Heat

Public Enemies Türkçesiyle Halk Düşmanları, başrol oyuncusu Johnny Deep ve Christian Bale. Johhny Deep'ten ziyade Christian Bale oynuyor diye bu filmi seyretmiştim. Bale'nin rol aldığı her filmi kesinlikle izleyeceğime ant bile içerim. Neyse eski amerikan gangsterler zamanında bankaları çok hızlı soyan ünlü gangster John Dilinger ve çetesini ele alan bir film. Ahmet Alper bu filmi 10 popcorn üzerinden 9 popcorn olarak değerlendirdi. 
Public Enemies
Point Break Türkçesiyle Kırılma Noktası başrol oyuncusu Matrix serisinden tanıdığımız başrol oyuncumuz Keanu Reeves, Eski Amerikan Başkanlarının maskelerini takarak bankayı soyan bir sörf çetesini yakalamak için çeteye sızar. Banka soygunu olmasına karşın filmin içerisinde muhteşem sportif etkinlikler yer almakta. Hatta kıskandıran derecede, sörf yapıyorlar, paraşutle atlıyor ve dahası... Ahmet Alper bu filmi 10 popcorn üzerinden 8 popcorn olarak değerlendirdi. 
Point Break
The Town Türkçesiyle Hırsızlar Şehri başrol oyuncusu Ben Affleck, bankayı çok dikkatli ve titiz bir planla soygun gerçekleştirirler. Soygun bittikten sonra bankanın bayan müdürüyle aynı mahallede oturduklarını öğrendikten soygunculardan biri bayanı kontrol amaçlı takip eder ve aşık olur. The Town filmin üzerinde Point Break'in etkisinin şüphesiz çok fazla olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Ne de olsa maske kullanmışlar... Ahmet Alper bu filmi 10 popcorn üzerinden 8 popcorn olarak değerlendirdi. 
The Town

Flypaper Türkçesiyle Çifte Soygun başrol oyuncusu Patrick Dempsey, bankanın kapanış saatine yakın başrol oyuncumuz para bozdurmak için bankaya girer. İki farklı çete aynı anda bankayı soymak için bankaya girer. Bir taraf profesyonel hırsız diğer çete ise beceriksiz... Her iki çete kendi arasında hem kavga ederken hem de bankayı soymaya çalışırlar. Bazı şeylerin acayip şekilde ters gitmesinden dolayı karmaşık bir hal alır... Ahmet Alper bu filmi 10 popcorn üzerinden 7 popcorn olarak değerlendirdi. 
Flypaper

Don 2 filmi, Hindistan yapımı ve Don filminin 2.filmi olarak çekilmiş bir film. Filmin başrolünde hint sinemasının kral lakaplı oyuncusu Shah Rukh Khan oynuyor. Don serisini baştan izlemenizi öneririm; çünkü filmlerde konu bütünlüğü bulunmakta. Don 2 filminde ise Berlin'de bulunan bankayı kusursuz bir planla soymayı hedefliyorlar. Her an aksiyon dolu sahnesiyle, izleyenleri sürekli olarak ters köşe yapabilecek bir film. Bir kez daha bu seriyi baştan izleyin. Ahmet Alper bu filmi 10 popcorn üzerinden 8 popcorn olarak değerlendirdi. 
Don 2



Listenin devamı gelecek, zamanla da güncellenecektir.


04/12/2012

Beni Sever Misiniz?


Bazen insan hiç tanımadığı birine hayranlık duyabilir ve sevebilir. Benim başıma bir kez gelmişti. Ben bir kez tanımadığım birini sevmiştim. Bu durumu ona söylesem mi diye düşünürken, olumsuz bir cevap yüzünden vazgeçmiştim. Ama ya sonrasında?


… İlk defa gittiğim ve bir daha asla gitmeyeceğim bir mekândaydım. Ben boş olan bir yere, etrafa hâkim olabilecek bir yere kuruldum. Çantamı koyup, oturmanın rahatlığını yaşıyordum. Buraya ulaşabilmek için saatlerce ayakta yolculuk etmiştim. Kapanış saatinden önce geldiğim için mutluydum. Kalabalık yoktu. Ortamda bunaltıcı olmayan bir ısı vardı. Görevlilerin mesai saatinin bitecek olmasından dolayı, yüzlerinde bir rahatlama vardı.

Bu rahatlama tebessüme de dönüşmüş olmalı ki, çok kibar bir şekilde bana seslenildi. “Alper Bey”. Bu tavır karşısında, ben de rahatlamış ve tebessümle sese yönelmişim. Kibar olan ben, daha da kibarlaşmışım. Görevliyle çok hoş ve güzel bir ses tonlamasıyla konuşmuşuz. Bu sırada içeri biri girer. Sade bir karakter… Derin bir çekiciliği olan biri… Bu güzelliği herkesin görebilmesine imkân ve ihtimal yok. Yalnızca benim gibi biri görebilirdi. Onu gördüğüm gibi benimsedim. Onu ben yaptım. Ben o oluverdim.

Onu yalnızca benim görebildiğimi söyledim; çünkü birini sevdiğiniz zaman, başkası onu göremez varsayarız. Öyle de oldu. O anda onu sevmeye başladım. Etrafımdakilerin bundan haberi yoktu. Etrafımda gördüğüm kişilerle hayatımda ilk kez karşılaşmıştım. Bu yüzden onlara bu sevgimden bahsetmeme gerek görmedim. Tıpkı sevdiğimle ilk kez karşılaştığım gibi.

Ancak ben bu etkilenişimi, kendime saklayacak biri değildim. Görevlinin bana dokunmasıyla gözlerimi ondan çevirdim.

“Alper Bey, sanırım daldınız. Beni duymadınız, değil mi?”

“ Affedersiniz, evet duymadım. Lütfen tekrarlar mısınız?”

Görevliyi dinlerken aklım onun nerede olduğundaydı. Görevliye arkamı dönerek ona bakamazdım. Mecburen görevlinin sözünü bitirmesini bekledim. Söz biter ve evrakları doldururum. Artık bakabilirim diye başımı çeviririm ki, yanıma gelmiş. Bir heyecan, bir titreme, bir afallama… Kim olduğunu unutturacak cinsten.

O tıpkı benim gibi bir ses tonuyla görevliye seslendi. Çok şaşırmıştım. Aynı ses tonunu paylaştığımız için. Görevli bu ses tonundan da memnun olmalı ki gülümsedi.

Görevli söze girer: “Buyurunuz hanımefendi.”

O bir şeyler söyler görevliye; lakin duymam. O sırada onun güzelliğini seyretmeye dalmışım. Kimsecikler benim onu izlediğimi görmez.

Görevli: “ Alper Bey’le işleminiz aynı, siz şu evrakları doldurun ve biraz bekleyin.”

Ben bu fırsatı hemen ele geçirip.

“ Yardım ister miydiniz?”

“Hayır.”

Hayır, olamaz vereceği cevap bu olmamalıydı. Evet demeli ve benimle tanışmalıydı; fakat olmadı. Bir anda yüzüm asık bir şekilde önceden oturduğum yerime gittim. Kendime çok kızdım. İçsel bir konuşmaya adım atmıştım. İçimdeki tezatlık uyanmıştı.

“Neden tanımadığın birine yardım edersin ki?”

“İyi de yardım etmedim, hem fırsatını bile vermedi.”

“Ne yani, sen ona yardım ettin diye arkadaş mı olacaktınız?”

“Hem yardım tanıdığım kişilere mi edilir? Sen önce bunu cevapla.”

“Yardım, yardıma ihtiyacı olanlara edilir.”

“Peki, onun ya yardıma muhtacı varsa.”

“Saçmalama tanımadığın birinin yardıma muhtaç olduğunu nereden bilebilirsin.”

“Senin bu sinirin olumsuz cevap almaktan kaynaklanıyor.”

“Evet. Evet deseydi durum çok farklı olurdu ikimiz açısından.”

“Ne olurdu mesela?”

“Mesela yardımdan sonra ne konuşacağım hakkında birbirimizle tartışırdık.”

“Yani ortak noktalarımız olabilir diyorsun.”

“Evet, aynen öyle demek istiyorum; ama bu dediklerim şimdiyi kapsamıyor. İkimiz de ayrı noktalardayız.”

“Peki, şimdi ne olacak?”

“Konu kapanmıştır. Onunla bir daha konuşmayacağım.”

“Sanırım haklısın. Ben de onunla bir daha konuşmayacağım.”



İçsel konuşmamda bir sonuca vardıktan sonra gözlerimi yerden ayırdım. Yere doğru eğik olan başımı kaldırdım. O, görevliyle işlemini bitirmiş olmalı ki yanıma geldi.

“Oturabilir miyim?”

Hayır diyebilirdim. Birkaç saniye duraksadım. Bir şey diyemedim. Hayır demek içimden geçiyor; ancak ona olan o duygularım, azalsa da devam ediyordu. Sorusunu yanıtsız bırakmıştım.

“En iyisi oturayım. Kusura bakmayın. Kötü bir gün geçirdim. İçimdeki bütün nefreti bir hayırda toplayıp atıverdim. İyi ki de atıverdim; çünkü şu an kendimi çok iyi hissediyorum. Üzgünüm; çünkü bu hayır size denk geldi. Sizi kırmak istemezdim. Bilinçli olan bir şey değildi. Yanlışlıkla size söyledim. Sizden özür diliyorum. Az önce de görevliyle bu hatamın üzerine konuştuk. Sizi kırdığımı o da fark etmiş. Tabi bunu bana söylemedi. Ben ona: “Az önceki beyefendinin adı neydi?” diye sordum. Görevli de “Alper” dedi. Ben de galiba Alper Bey’e saygısızlık ettim diye söylendim. O da cevap vermese de beni tasdikledi. Bu durumdan duyduğum utancımı gidermek istiyorum. Özür dilerim Alper…”

“Önemli değil; ama böyle bir açıklama yapmanız gerekmiyordu. Anlam veremedim doğrusu.”

“Yanlış anlamayın; ama bana nasıl baktığınızı gördüm. Yani fark ettim.”

“Anlamadım. Nasıl bakıyor muşum?”

“Sevgiyle”

“Çok mu belirgindi?”

“Hayır, çünkü ben size sevgiyle bakıyordum. Bu yüzden sevgiyle baktığınızı söyledim. Sanırım yanılmamışım siz de benim gibi sevgiyle bakmışsınız.”

“Yani demek istediğiniz...”

“Evet, size sevgiyle baktım.”

“Ama ilk kez karşılaşıyoruz.”

“Evet, ilk kez karşılaşıyoruz. Hem bu soruyu siz cevaplandırın. Neden bana sevgiyle baktınız?”

“Şey sanırım sizden hoşlandım. Sizde olan sevgiyi gördüm. Yalnızca benim görebileceğim bir sevgiyi gördüm.”

“Ne yani şimdi de siz mi beni sevdiğinizi söylüyorsunuz.”

“Aslında ilk konuşmamızda size yönelteceğim bir soru tasarlamıştım.”

“Neymiş o?”

“Beni sever misiniz?”



Ahmet Alper

16.02.2011

 

28/03/2012

Sezai Karakoç Gün Doğmadan Belgeseli

Sezai Karakoç
Sezai Karakoç’un hayatını, mücadelesini ve düşüncesini anlatan Gün Doğmadan belgeselini yayınlıyorum. 

Sezai Karakoç'un defalarca okunması görüşündeyim. Okuyanı her okunuşta farklı düşüncelere bürür. 

Şiirlerinden bazı satırları örnek vermek gerekirse;

yağmurlardan sonra büyürmüş başak  
meyveler sabırla olgunlaşırmış 
bir gün gözlerimin ta içine bak 
anlarsın ölüler niçin yaşarmış... 

Bir başkası ise: ... 

ben çiçek gibi taşımıyorum göğsümde aşkı 
ben aşkı göğsümde kurşun gibi taşıyorum 
gelmiş dayanmışım demir kapısına sevdanın 
ben yaşamıyor gibi yaşamıyor gibi yaşıyorum 
ben aşkı göğsümde kurşun gibi taşıyorum... 


gibi nicelerce satırlarını paylaşmak mümkün.

Bana göre Sezai Karakoç'u  tanımaya başlamak için kesinlikle okunması gereken şiirleri vardır. Bunlar: Mona Rosa, Köşe, Karayılan, İnci Dakikaları, Ötesini Söylemeyeceğim, Ağustos Böceği Bir Meşaledir ...


Gün Doğmadan Belgeseli 110 dakika uzunlukta. Belgeselde birçok değerli kişi Sezai Karakoç hakkındaki görüşlerini de belirtiyor. Belgeseli uygun bir vaktinizde izlemenizi öneririm.

06/10/2011

Steve Jobs Stanford Üniversitesi Mezuniyet Konuşması

Steve Jobs'un Stanford Üniversitesi mezuniyet töreninde yapmış olduğu konuşmayı, Steve Jobs'un öldüğü gün dinledim. Efsane konuşma diye nitelendirilen konuşmada, başından geçen 3 farklı hikayeyi anlatarak mezun olan öğrencilere öğütler veriyor.O videoyu Türkçe alt yazılı olarak izleyebilir ve konuşmanın Türkçe metnini de aşağıda bulabilirsiniz.

Konuşmanın sonunda Aç Kalın, Budala Kalın diyerek sözünü bitiriyor. Burada demek istediği: "Sizi aç kalmanız rahatsız etmiyorsa, aptal kalmanızda rahatsız etmeyecektir."






08/08/2011

Efsane Oyunum: FIFA 99

Yıl 1999. 
7 yaşındayım.
Bilgisayarların Türkiye'de fazla olmadığı dönemler.
Tesadüfen elime Fifa 99'un orijinal CD'si geçmişti.O zamana dek oyunların disketten bilgisayara yüklendiğini biliyordum. Fifa 99'un bir oyun CD'si olduğunu bilmiyordum.
O anın vermiş olduğu can sıkıntısı ile bilgisayarıma CD'yı yüklemiştim. İlk kez bir futbol oyununu bilgisayarımda oynuyordum. Daha önceleri Mario,Prince of PersiaDoomBombermanVolfied  vb. oyunları oynarken Fifa 99'dan sonra bir daha o oyunları fazla oynamadım. Kadar çok alışmıştım ki hala aklımda. Hala oynamak istediğim bir oyun. Bana göre Fifa serisinin yapmış olduğu en güzel oyun. Diğer senelerde çıkardığı serilerine hiç alışamadım. Tabi 2002 Fifa World Cup hariç.

25/05/2011

Kısa Film: Panyee Fc

Efendim Merhabalar,

Müthiş bir kısa film izledim. Öncelikle bu kısa film gerçek bir hayattan esinlerek, bir bankanın reklamı için kısa film olarak çekilmiş.

Koh Panyee

Hikaye, Tayland'ın küçük bir adasında "Koh Panyee" köyünde geçiyor. Bu köyün özelliği yüzen bir köy olması.Toprak ile bir bağlantısı yok.Bu köydeki çocuklar 1986 Dünya Kupasını televizyondan seyrederken, futbolu sevmeye başlıyorlar.Lâkin köyde oynayabileceği bir alan yoktur.Bu durum çocukların inancını engelleyemiyor.Çocuklar köydeki normları değiştirerek ve köydeki kendilerinden sonra gelen yeni nesle ilham kaynağı oluyorlar.

Zamanınız varsa videoyu izlemenizi öneriyorum.



16/05/2011

Ses Sağanakları - Dedikodu

  


 DEDİKODU
Dedikoduyu hiç sevmem. Başkasının etlisine, sütlüsüne karışmak hiç hoşuma gitmez. Neme lazım, bu huyumdan çok memnunum.

12/08/2010

Karga




- Karga -

Yarın çiçekler açacak
Kuşlar ötecek
Yeniden yepyeni den
Hiçbir şey yaşanmamış gibi
Tohumlar atılacak
Dünü konuşmak unutulacak
İşte o gün kargalara ihtiyaç olacak
Peynirler yalan olacak

11.08.2010
Düzce
Ahmet Alper

"Ey masalcı adam iftira ettin sen"
"Kargaların susma payına karşılık ağızlarındaki peynirleri artık kurtlara atması gerekli."

Karikatür:Bilgehan Anıl*

13/07/2010

Deprem


Deprem
“Depremleri ruhunda hisseden insanlığa…”
Sen bilmezsin ama ben ne depremler geçirdim.
Sallandıkça sallandım artçılarla büyüdüm.
Çökmüş olan kalbimin içinden kurtarıldım
Çaresizdim, güçsüzdüm sesimi duyan oldu.
Onlar kurtardı beni, beni benden kurtardı.
Bilmeden tekrar doğdum, ağlamaklı dünyaya
Ağlamıyordum; çünkü olanı bilmiyordum
Yürüdüm etrafıma, yavaşça durakladım
Duygularımı akan her damlayla yok ettim.
Oyuncağım yapmıştım, yaşanmış korkuları.
Sanmayınız ki isyan… Tekrardan filizlendim.
Kabul biraz eksildim; ama güçle güçlendim.
Artık depremlerimi hissedebiliyorum.
Derslerimi alan bir depremzedeyim şimdi
Ahmet Alper
20on